Avrupa Birliği ile Türkiye'nin ilişkilerini tartışırken 1960'larda başlayıp günümüze kadar uzanan süreçten bahsetmemiz gerekmektedir. Oldukça uzun bir süreçtir Avrupa Birliği ile Türkiye arasında politik, ekonomik ve sosyal çok önemli ve hatırı sayılır gelişmeler kaydedilmiştir. Bu gelişmeler, hem AB hem de Türkiye'nin birçok konuda ortak mutabakatı sayesinde halen devam etmektedir.
Sizin de bahsettiğiniz gibi, günümüzde Avrupa Birliği 27 üye ülkeden oluşan muazzam bir topluluk. Yola 6 Batılı Avrupa ülkesi ile başlayan Avrupa Birliği, öncelikle Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu, daha sonra Avrupa Ekonomi Topluluğu ve Avrupa Topluluğu adını almış, fakat aynı zamanda iç ve dış politikası da sürekli olarak değişmiştir. Sosyo-ekonomik açıdan öncelikle "Avrupa halklarının yakınlaşmasını ve yaşam düzeylerini arttırmayı" hedefleyen AB, günümüzde de bu görüşü savunmakta ve söz konusu politikasını devamlı olarak iyileştirmeye gayret göstermektedir.
Avrupa Birliği, özellikle 10 yeni üyenin 2004'te birliğe katılması ile birlikte oldukça farklı ve önemli bir örgütlenmeyi amaçladığını bir kez daha hissettirme fırsatını yakalamıştır. Söz konusu farklılık ve önem, Türkiye'de de karşılık bulmuş, Türkiye'nin AB'ye bakış açısını değiştirmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinin özellikle üzerinde durduğu politik ve iktisadi konular, Türkiye'de de etraflıca tartışılmaktadır.
Bütün iyimser tablolar ve gelişmeler, tabii ki, dış ilişkilerimize de yansımaktadır. Türkiye'nin bölgesinde güvenilirliği ve etkinliği artmakta, bu sayede Türkiye, beynelmilel camiada önemli bir rol oynamaktadır. Hiç kuşkusuz AB de ülkemizde olan bu gelişmeler yakından takip etmekte ve Komisyon tarafından hazırlanan AB İlerleme Raporları yoluyla politik, ekonomik ve sosyal gelişmelerin memnuniyetle karşılandığını belirtmektedir.
Özellikle 11 Eylül'den sonra ABD'nin ve Batılı ülkelerin "çoğunluğu Müslüman olan ülkelere" bakış açısının değiştiğini görmek mümkündür. Uluslararası ilişkiler alanında uzmanlaşmış birçok akademisyen, "çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin" birer "terörizm yanlısı ülkeler" olarak görmenin, ileride, "geri dönülmez büyük hatalara sebebiyet verebileceğini" dile getirmektedir. Bu konuda AB'nin görüşü, ilk bakışta, ABD'deki kadar olumsuz olmasa da, 11 Eylül'den sonra ABD'ye "destek" veren İspanya ve İngiltere'de yaşanan "terör olayları", Türkiye'nin AB'ye üye olmasını istemeyen gruplar için "bulunmaz bir fırsat" olarak değerlendirildi. Her ortamda Türkiye'nin "Avrupalı" olmadığını, "Avrupalı" olmaması gerektiğini temeli olmayan iddialarla dile getiren Türkiye karşıtı bu tür gruplanmalar, Türkiye'nin AB'ye alınmaması için "ellerinden geleni" yapmakta ve bu konuda önemli lobiler oluşturmaktadır.
Şüphesiz kimsenin tasvip etmediği terör olaylarını en iyi bilen ülkelerin başında, Türkiye yer almaktadır. Bu, söz konusu "Türkiye karşıtı" gruplar için de asla unutulmaması gereken bir mevzudur. Ne var ki 11 Eylül'den sonra AB içinde yaşayan birçok insan, "Müslüman bir Türkiye'nin" AB'ye girme yolunda olmasından dolayı büyük bir endişe ve korku duymaya başlamıştır. Halbuki bu endişe ve korkuları yaratmak yersizdir. Zira bilinmelidir ve incelenmelidir ki Türkiye, diğer "çoğunluğu Müslüman olan ülkelere" nazaran demokratik laik bir sosyal-hukuk devletidir. Bu konunun detaylıca AB vatandaşlarına anlatılması ve Türkiye'nin politik anlamda dış ülkelere doğru yansıtılması gerekmektedir.
Bununla birlikte, AB içinde Türkiye'nin üyeliğine en fazla karşı çıkan ülkelerle daha sağlıklı ve yapıcı ilişkiler kurmak ve her fırsatta ülkemizin "korkulacak" bir ülke olmadığını anlatmak lazımdır. Başından beri Türkiye'nin AB'ye üye olmasına karşı olan Fransa, Avusturya, Polonya, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve özellikle 11 Eylül olaylarından sonra da İspanya, İngiltere, Almanya ve eski "Doğu Blok" ülkeleri gibi ülkelere diplomatik, politik ve iktisadi ziyaretler arttırılmalı, 11 Eylül'le birlikte "karalanmaya çalışılan" ve "dış camiada aleyhtarlığı yapılan" ülkemiz en iyi şekilde tanıtılmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder