
Soru: "Avrupa kimliği içinde Türkiye nasıl bir rol oynamaktadır ve ne ölçüde Avrupa tanımına dahildir?"
Kısaca, Avrupa tanımını bir kez daha hatırlayacak olursak; "Avrupa, üzerinde birçok ülkeyi barındıran ve ırk, dil ve din gibi muhtelif farklılıkları içinde bulunduran dünyanın en küçük kıtasıdır."
Daha geniş kapsamlı tanımımı, buradan okuyabilirsiniz.
Sorunun cevabından evvel öncelikle AB-Türkiye ilişkilerine kısaca göz atalım. Türkiye, Cumhuriyet'in ilanından bu yana, yönünü Mustafa Kemal Atatürk'ün "muasır medeniyetler seviyesi"ne çevirmiştir. Muasır ya da bir başka değişle çağdaş bir medeniyete sahip olma hedefi Türkiye Cumhuriyeti'nin öncü hedefi olmuştur. Türkiye, günümüzde en ileri ve gelişmiş ülkeler olarak kabul edilen Batılı devletlerin bir parçası olma yolunu kendine benimsemiştir. Bu bağlamda Türkiye, Batılı ülkelerin içinde yer alan Avrupa Birliği'ne dahil olma amacını taşıyarak, 1950'li yıllardan beri Avrupa Toplulukları ile yakın ilişkide bulunma siyasetini sürdürmektedir. Avrupa'nın ekonomik, sosyal ve siyasal konular başta olmak üzere her yönüyle gelişmişlik seviyesi, Türk dış politikasına büyük ölçüde yön vermiş, yıllardır büyük bir hedef haline gelen Avrupa Birliği'ne tam üyelik amacını devam ettirmiştir. Bu süreci zaman zaman iç-dış etkenler nedeniyle dondurmak zorunda kalsa da, Türkiye, hedefini gerçekleştirmek için birçok anayasal değişiklikler yapmış ve hemen hemen her konuda geniş ve kapsamlı reformlar gerçekleştirmiştir. Bu reformlar günümüzde de devam etmektedir.
Avrupa kimliği denilen kavram, bilhassa Avrupa Birliği öncesi Avrupa Topluluklarında dile getirilmeyen yeni bir olgudur. Bilindiği üzere, Avrupa Birliği, temellerini, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu'nda atmış, ilerleyen süreçte bu topluluğun kapsamı ve üyeleri genişlemiş, daha sonra da bu topluluğun devamı niteliğinde birçok yeni ve geniş topluluklar kurulmuştur. Önceleri sadece ticari anlamda herhangi bir topluluktan hiçbir farkı olmayan topluluğun kapsamı genişletilmiş ve üyelik kriterleri oluşmuştur. Birlik büyüdükçe, Avrupalılık kavramı tartışılmaya başlanmış ve Avrupa kimliği üzerine araştırmalar yapılması birlik tarafından teşvik edilmiştir. Avrupa kimliği düşünceleri temelde, Avrupa Birliği'ne dahil olan farklı ırklara ve farklı dillere sahip ülkelerin, ortak düşünceye sahip olmalarını sağlamaktır.
Türkiye, yukarıda belirttiğimiz Avrupa kimliğine coğrafi konum ve reformların yeterince ve kurallara uygun uygulanması konusu haricinde, AB'ye üye ülke olmaya muktedirdir. Bununla birlikte, Türkiye'nin Avrupa kimliği içinde etkin bir role sahip olduğunun da altı çizilmelidir. Türkiye'nin AB'ye üye olması, AB'nin zenginliğine ve çeşitliliğine katkıda bulunacaktır. Kültürel zenginlik bakımından oldukça ileride olan Türkiye, AB'nin tek sesliliğini değiştirmeye olanak sağlayabilir. Avrupa Birliği, Avrupalılık kavramının birliğe üye olan her ulustan ayrı ve üstün bir noktada tutmakta, bu da; Türkiye'de yaşayan insanlarda milli değerleri kaybetme korkusuna yol açmaktadır. AB'ye göre, Avrupa tanımı içinde Avrupalılık en üstün kavram olarak yer almaktadır. Her ulusun ayrı ve kendine özgü kimliği olmasına rağmen, AB içinde Avrupalılık; Fransız, Alman veya İspanyol olmaktan daha önce yer almalıdır. Geçtiğimiz dönemlerde hazırlanan ve referanduma sunulan Avrupa Anayasası işte bu yüzden reddedilmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan halk toplulukları henüz böyle bir fikre ve kavrama sıcak bakmamaktadır.
Varsayım üzerine düşünecek olursak, AB'ye üye olan Türkiye de, Avrupalılık kavramına ve bazı görüşlere göre olumlu ya da olumsuz kimlik dayatmalarına karşı çıkacaktır. Türkiye, AB'ye üye olarak, aslında müktesebatın yerine getirilmesini istediği her türlü kuralı ve kavramı uygulamakla yükümlü olacağını hatırlamalıdır. AB'yi, sadece ekonomik kalkınma aracı olarak görmek ve Avrupa kimliğini sadece iktisadi anlamda benimsemek, üye ülkeye çözülmesi oldukça zor olan yeni sorunlar yaratacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder